uyku bir eğlence olmuşsa gözlerinde
sür atını köpeklerin otladığı memlekete
keskin bir koku girmiş olsun sinir uçlarından
ye gönlünce canının çektiği nâneleri
patates püresi kılıklı gecikmiş gençlik
ve
gülüyorsam mütemadiyen arzulu
ince hat aşılmaya yüz tutmuştur yirmi kere
güneşsiz bir öğleden sonra ikindisi bu sadece
uyu gölgenin uzadığı koğuşlarda sessizce
acıktı gözbebeklerim yine
doyur onları gözlerinle
mavi denizden, yemeğim senden olsun
diğerleri antensiz arkadaşımdan sorulsun
ince işlerin adamı cellat amcam benim
gel bize akşam kahvaltısına bu gece
nevrotik iniltiler sarmış göğsümün bir yanını
zaman akıp gidiyor yumurta sarısı gibi
ikinci nokta nasıl kaybolduysa öyleyim artık
aptal mermi tulumbaları boşalsın yarıklara
en güzel iklimlerin harbi delikanlıları burada
gergin sinirlerin anahtarı deniz
gel yine en mavine boğazda
yeşil mi yeşil silinişler sarmış kalplerimizi
bilmeden geçiyoruz zavallı ormanlardan
bir gece gelse ki o, kader tarzanı, evimize
git sen, çağırmasalar bile seni eşşek cennetine
güle güle doldur çantanı çamurlu saatlerle
yapışkan dondurma ye kışın öğlen saatlerinde
bu kapı kapandığında bir daha açılmayacak
yamuk zirvelerden gelen antensiz arkadaşım
kırmızı yağmurluğun neden kan renginde
neden boyadığın gözlerini saklamaktasın
salak mısın..
dümenler şaşırmış parmaklarımın sırasını
iki kablonun bağlantı noktasındayım sanki
uçsuz bucaksız bir elekton seline kapılmış
uçuyorum kırmızı gökyüzüne doğru çılgınca
iğne ucu kadar heybetli bir yükseliş bu
ilk defa mağaraya giren bir kanguru misali
kargaşanın ortasındaki baldırı çıplak bir savaşçı gibi
trafik kazası arifesine geri dönmece oyunları oynuyordum
üç eşit çizginin birbirini bir noktada kesişi gibi
boyutsuz uzayın kırmızı püsürleri gibi
tray lay lay..
kızgın nehirler fokurdadı çay suyunda
yumurtalar rafadan oldu cellatın kahvaltısında
yürü sen başkasının oyalanma küçük mutluluklarla *
balkondan sarkan prenses birden geri çekilirse
içerden gelen antensiz arkadaştan sakın şüphelenme
mavi retinasındaki derinlik seni çekedursun
sen devam et dansetmeye çılgınca gözü kapalı
ey bugünümüzü sağlayan ulu atatürk
sıfırbeş uçlarıyla işkence yaptılar kanlı gözlerime
sıkışmışlığın çaresizliği içinde yönünü şaşırmadan gel sevdiğim
kimsin sen, saklama kendini benden acımasızca
yeşil deniz maviye dönüşsün en güzel günbatımında
bir büyüteç merceği kadar yanıltıcı herşey bu gece
sekiz santim kalınlığında bir kitap vardı yanımda
sayın abonemizi yedi kere baştan aşağı çırıl çıpıl
uçuşumuzun iniş bölümü yakın artık
tutun..
ıhlamur çiçeğim gel yanı yanıbaşıma, kafama,
gözüme, omzuma
ızdıraba köle, dertlere gebe, dedelere bebe oldum
kimsenin haberi olmadı arabesk çığlıklarımdan
la havle..