Bir
harf karşılığı olmayan birtakım sesler çıkartıyordu. Ard arda pek çok
ses. Tanımlanmamış seslerdi bunlar. Ancak kendisinde varolan ve asla tekrar
edilmeyen sesler. Sadece ben anlıyordum. Kulağıma gelen her sesi tanıyordum
ben. Uzaktan, yakından, şurdan, burdan. Orası her neresi ise ben biliyorum
zaten. Uzaktan, yakından orası her neresi ise ben zaten ordan gelmiştim.
Hoşgelmiştim,
sesi de hoş. Duyması da hoş ışığı da. Sakıncası da hoş, sadeliği de.
Yalnızlığımı oluşturan tek şey bu ses. Yalnızlığımın anlamı bu
ses(ler). Şaşırtabilirken rahatlatan, bildik ama ilk defa duyulan seslere ne
isim vermeli. Biz onlara en iyisi sen diyelim. Sen ses ol. Ben de seni duyayım.
Kulaksız. Görüşsüz. Hissiz. Hatırlamasız.
Sertliğin
ancak benim direnebileceğim şiddette. Boyut sayısını şaşırmış bir
halde geliyorsun. Beyazı sevdiğin kadar yüksektesin. Maviyi bildiğin kadar
derinde. Yeşili unuttuğun kadar da içimde. Uzaktan gelensin. Bildiğim
yerden.
Ha!